Milyonlarca Suriyelinin yaşadığı Lübnan’da on kişiden oluşan bir grup protestocu Halep ile dayanışma eylemi yaptı. Bir eylemcinin havaya kaldırdığı karton levha üzerinde İngilizce, “Esad Halep’i yakıyor” ibaresi vardı. Deniz Baykal’ın tespitini destekleyen bir slogan. Bu slogan tarih cahili “laik” Deniz Baykal’ın dini-dar Sünnicilik kokan meşhur “Sünni Halep” türküsünü hatırlattı. Baykal da “Sünni Halep” kentinin “Alevi Esad ve taifesine” bırakılmaması, “Şii kuşatmasına terk edilmemesi” gerektiğini savunmuştu. Yediği haltın yarattığı mide bulantısı sebebiyle ortaya saçılan pisliği temizlemeye yönelik “mezhep söylemi benim çok rahatsız olduğum söylem. Maalesef Ortadoğu’da milli ve siyasi kimlik kalmamıştır” ifadesini arz etmişti.
Kadim Halep kentinin ‘ne IŞİD türü Sünni nede kendisinin alıştığı türde bir Sünni İslam’ kenti olmadığını anlattık. Tarihi kimliği ve dokusunu kimin inşa ettiğini izah ettik. Dünyanın en kadim yerleşik kenti Halep’in tarihini, kardeşliğini ve huzurunu hangi dini-dar zihniyetlerin yok etmek istediğini arz eyledik. Bu yazıda Suriye terör savaşında ışığı Halep’i kimin yaktığına musallat eyleyelim. Günümüz Türkçesiyle Mercek altına alalım.
Mart 2011’de başlayan Suriye savaşı Temmuz 2012’ye kadar Halep’i teğet değil, deyim yerindeyse uğramadı bile. Bazı bölgelerde kanlı bir ayaklanma söz konusu olmasına rağmen Suriye-Türkiye hudut kapılarının en dinamiği ve en yoğunu olan Bab El-Hava (Cilvegözü karşısı) gümrük ve hudut kapısı normal faaliyetlerini sürdürüyordu. Her tür araç ve bavul ticareti yapan yayalar Suriye devletinin kontrolünde olan resmi kapıyı halen kullanmaktaydı. Terör savaşını Suriye'ye dayatanlar, Irak, Libya ve daha nice ülkeleri işgal edenler, liderlerini katledenler, nizamlarını değiştirenler, Türkiye’nin hemen yanı başında bulunan Halep’te, İdlip’te şaşkın ördek misali olmuşlardı.
Şüphesiz Halep’in birçok mahallesinde, ona bağlı köy ve kasabalarda mahalli muhalefetin organize ettiği Suriye devleti ve nizamını protesto eden gösteriler de vuku buluyordu. Ancak Suriye hükümeti bu protestolara “Dış kumpaslara karşı Suriye ve Esad ile dayanışma” etkinlikleri ile yüzbinlerce Haleplinin katıldığı dev mitingler ile cevap veriyordu. Katar’ın finanse ettiği El-Cezire televizyonu başta olmak üzere Fransa, ABD, Türkiye ve Suudi hanedanlıkların medyası Halep’e anlam veremiyorlardı. Şaşkın ördek misali olmuşlardı.
Dünya kamuoyuna yalan pompalayan başta El-Cezire ve sahibinin sesi medya her gün Suriye’nin her yöresinden insanlarla telefon bağlantıları yaptığını iddia ediyordu. Açıklamalarını ekranlara taşıyordu. Arayanlar nereden konuşuyorlarsa o yerin ismini soyadı olarak kullanıyordu. Her kentin ismi vardı bir tek Halep yoktu. Silahlı ve silahsız muhalefet Halep halkına o kadar sinirli ve hiddetliydi ki, “Halep kenti erkeklerin değil kebabın şehri” yakıştırması yapıyordu.
En nihayet Ahmet Halebi adında birisi bağlanır. Spiker çok mutludur. İlk kez Halep haykıracaktı. Ahmet Halebi konuştu: “Sevgili kızım savaş sevmem kebap severim. 92 yaşındayım. Halep onurludur. Halep Suriye’nin atan kalbidir. Bu kalp durursa Suriye olmaz. Suriye olmazsa tarihimiz ve onurumuz kalmaz. Bu yüzden sevgili kızım beni iyi dinle: Ahmet amcanınki kalkabilirse belki o zaman Halep kalkar” demişti.
Temmuz 2012’ye yolculuk yapın ve tarihi gelişmeleri tarayın. İskenderun körfezine uğrayan Libya bandıralı gemilerin taşıdığı silah ve militanların öyküsü o zaman başlar. Hatay havalimanına inen uçaklardan çıkan Suudili, Katarlı, Küveytli ve daha nice bölge ülkelerinden devşirilen mücahitlerin sayısındaki hayali artış o zaman başlar. ÖSO, IŞİD ve El-Nusra’nın Türkiye hududuna yerleşmesi o zaman başlar. Sittin cehennemden devşirilen dini-dar sapıkların İdlip ve Halep’e taşınma serüveni o zaman başlar. İstanbul’da, Hatay’da tasarlanan İslami Cephe ve Fetih Ordusu gibi mecburi birlikteliklerin serüveni o zaman başlar.
Halep antik kenti bu sebeple çukur ve hendeklere kurban edilir. Eserleri yağmalanır. Yağı, pamuğu, tekstili, ilacı, fıstığı, makineleri talan edilir. Artık BM ve Londra merkezli muhalif Suriye İnsan hakları Gözlem Örgütünün bile raporlarında yer alan muhalefetin Halep’te ortaya koyduğu insanlık dışı muamelesi, katliamları, tecavüzleri, cariye sistemleri, terörü, sivil halkı kalkan olarak kullanması, talanı, cehennem topları adını verdikleri tüpgaz saldırıları UNESCO koruması altında olan eserlerin yağmalanması ve daha bir çok vahşet aleni olarak dillendirilir.
Temmuz 2012’ye kadar savaştan uzak duran Halep cezalandırılmalıydı. Savaş lordları ve şalvarlı-kravatlı haramiler öfkeliydi. Halep olmadan ne ABD-İsrail’in Kürdistanı'nı inşa edilebilirdi ne Y-Osmanlı Sultanların hayali gerçekleşebilirdi ne de Münafık Müslüman Kardeşlerin son macerasının getirimi olabilirdi. Sizce Baykal’ın Sünni şehri Halep’i kim ve neden yakıyor?
Aydınlık/12.05.2016