Irak’taki Genişleme
ABD’nin Irak’a saldırısının ardından
Irak’ın Kuzeyinde Özerk Kürt Bölgesi’nin şekillenmeye başladığı 1990’lı
yıllarda Kürtlerin Irak’da
nüfusun %15-17’sini oluşturduğu, Kürt bölgesinin ise 82.000 Km2 ile Irak
topraklarının %19-20’sine karşılık geldiği Batılı kaynaklarca dile
getiriliyordu.
Yıllar
sonra, 2014 Haziranında IŞID’in Musul’a ve
ardından Irak nüfusunun %12’sini oluşturan (3 milyon) Türkmen’in ağırlıklı
olarak yaşadığı bölgelere saldırısı ve işgali Barzani liderliğindeki Kürt
Bölgesel Yönetimi’ne topraklarını genişletmek için altın bir fırsat sundu.
IŞID’in
Mandali’ye kadar uzanan sayısız yerleşim yerini: Altun köprü, Tazeh, Tavuk,
Beşir, Tuzhurmatu, Kara tepe, Kefri, Kanakin vb. şehir ve kasabaları ele
geçirmesi buralarda yaşayan Türkmenlerin ve aynı zamanda IŞID teröründen korkan
Sünni Arapların da topraklarını terk ederek Kürt bölgelerine sığınmalarına yol
açmıştı.
2014
Kasımında Barzani Peşmergeleri, ABD öncülüğündeki koalisyonun hava desteği ve
askeri uzmanlarının katkılarıyla IŞID’i ele geçirdiği topraklardan geri
püskürttüler. Ardından da bu topraklara el koydular. Farklı haber kaynakları,
bu el koyma eylemiyle Kürtlerin hâkimiyeti altındaki toprakları %40 oranında
genişlettiğini söylemekteler.[1]
Nitekim
İnsan Hakları
İzleme Örgütü (Human Rights Watch), 25 Şubat 2015’te yaptığı açıklamada, çatışmalar
nedeniyle kaçarak Kürt bölgesine sığınan Arapların, Türkmenlerin, güvenliğin
sağlanmasıyla beraber yaklaşık altı ay önce terk ettikleri topraklarına geri
dönmek istediklerini, ancak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin buna izin vermediğini
kamuoyuna duyurmuştu. Ayrıca örgüt, Peşmegelerin aynı bölgelerden kaçan
Kürtlerin geri dönmelerine izin verdiğini, hatta başka bölgelerden gelen
Kürtleri de Arap halkın evlerine ve topraklarına yerleştirdiğini belirtmişti.[2]
İnsan Hakları İzleme Örgütü
uzmanlarından Letta Tayler’in bu durum karşısında
getirdiği eleştiriler aslında her şeyi açıklıyor:
‘’ Kürdistan’da yaşayan Iraklı Arapları yalıtmak olduğu
gibi evlerine geri dönme haklarını reddetmek, İslam Devleti’nin tehditlerine
karşı haklı güvenlik önlemleri ölçütlerinin çok daha ötesine gidebilmektedir. …
Iraklı Kürt güçlere silah yardımı yapan ABD ve diğer ülkeler açık bir şekilde
endişelenmelidir ve terörizme karşı savaş gerekçesi ardına sığınan ayrımcılığa
müsamaha etmemelidirler’’[3]
Tayler’in bu ifadelerinin yanı sıra bölgedeki sığınmacı
Araplarla ve Arapların evlerine yerleşen Kürtlerle yaptığı görüşmelerin yer aldığı
video kaydının orijinalini aşağıda sunuyoruz.
Letta Tayler’in ifade ettiği gibi ABD ve AB
yönetimleri IŞID teröründen, mezhep-din temelinde arındırma politikalarından
kaçan insanların Kürt bölgelerine sığınarak güvene kavuştuklarını, Peşmergeler
sayesinde katliamdan kurtulduklarını dünya kamuoyuna büyük bir reklam
kampanyasıyla yaydılar. Ancak, aynı egemenler Kürt Bölgesel
Yönetimi’nin bu vesileyle kendi topraklarını temelsiz ve adaletsiz biçimde
genişletmelerini ve genişlettiği topraklarda yaşayan Araplara, Türkmenlere
karşı uyguladığı ayrımcılık, etnik tasfiye politikalarını ise inanılmaz bir
beceriyle perdelediler.
Iraklı milletvekili ve Türkmeneli
Partisi Genel Başkanı Riyaz Sarıkahya,
bölgede yaşananları söyle özetliyor:
‘‘Bölge yeniden yapılandırılmaktadır. … Batı
tarafından. Başta Amerika… Bunun içinde gizli çalışmaların yapılması gerekiyor.
… Eski yapılandırmayı yıkmak için bir müteahhittir IŞİD. … Amerika’nın bir
müteahhidi olarak bakıyoruz. IŞID’in Irak’ta Şii bölgelerinde hiçbir
çalışması yok, etkinliği sıfır. Bağdat içinde sıfır, Kürdistan bölgesinde
sıfır. Genelde IŞID’in yoğunlaştığı Sünni ve Türkmeneli bölgesi ile Arap
Sünnilerin yoğun olduğu bölgelerdir. Burada nüfus konusunda ciddi kaydırmalar oldu.
Ciddi anlamda göç ettirmeler oldu. Yaklaşık 2,5 milyon insan göç ettirildi.
Bunun yaklaşık bir milyonu da Türkmendir. Musul ve Diyala Türkmenleri. İki ilin
hemen hemen yüzde yüzü göç ettirildi.’’
IŞID’in,
Şii halka, Yezidilere ve kendisine boyun eğmeyen Sünni Araplarla Türkmenlere
yaptığı katliamların video görüntülerini kamuoyuna yayarak yarattığı psikolojik
ortam da iç göçü kışkırtmıştır.
Vahşet görüntüleri etnik-dini arındırma politikalarına güç vermiştir. Musul ve Kerkük bölgesinde yaşayan Arap ve Türkmenler, IŞID saldırıları
karşısında korku ve panik içinde kaçmış ve tüm bölge bir anda boşalmıştır.
IŞID aracılığıyla Arap ve Türkmenlerden temizlenen bu
geniş coğrafya, kısa bir süre sonra, göstermelik bir savaşla Kuzey Irak
Yönetiminin kolluk güçlerine, Peşmergelere terk edilir. Böylelikle de Büyük
Ortadoğu Projesi kapsamına uygun olarak Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, siyasi
haritalarını hiçbir adil gerekçe ortada olmadığı halde, arkalarına aldıkları
emperyalist desteğe dayanarak %40 oranında genişletir. Onca demagojinin, bilgi
kirliliğinin gizlediği apaçık gerçek işte budur.
Suriye’deki Genişleme
Benzer
gelişmeler 2014 Temmuzundan bu yana Suriye’de de yaşanıyor. İç savaş öncesinde Kürtlerin Suriye’de
nüfusun %6-7’sini, bölgelerinin ise 15.000 Km2 ile Suriye topraklarının %8’ini
oluşturduğu söyleniyordu. Üstelik bu nüfusun en az dörtte biri, Suriye
tarihinin derinliklerine inen bir geçmişe sahip değildi. Özellikle 1925 ve
sonrasında Türkiye’de patlak veren Kürt isyanlarının yenilgiye uğraması sonucu
kaçıp gelen ya da Irak’taki baskılardan yılıp Suriye’ye sığınan Kürtlerden
oluşmaktaydı.
Kısacası
Suriye’nin bütün Kuzey toprakları boyunca uzanıp Akdeniz’e ulaşacak bir Kürt
devletinin ne tarihsel ne de demografik hiçbir savunulur gerekçesi
bulunmamaktaydı. Bu yüzden olsa gerek, bu konuda en iddialı Kürt örgütlerinden
PYD’nin (PKK’nın) talepleri bile aralarında doğrudan bir temasın olmadığı
birkaç bölgeyi kapsayan Kanton yönetimlerinin kurulmasıyla sınırlı kalmıştı.
Bugün
bu tablo tümüyle değişmiştir. İddialar ve talepler artık sınırsız bir
hal almıştır. Geçen hafta Suudi
Arabistan ve İsrail birlikte hazırladıkları Orta-Doğu’ya yönelik yedi maddelik
bir planı ABD’ye sundular. Suudi Arabistan Kralı Salman
Bin Abdülaziz’in danışmanlarından Enver Macid Eşki ile İsrailli diplomat Dore
Gold (muhtemel İsrail Dışişleri bakanı) Washington’daki Dış İlişkiler
Konseyi’nde (CFR) birlikte raporu tanıttılar. Bu yedi maddelik planın bir maddesinin
Türkiye-Irak ve İran’ın %30’unu, Suriye’nin de %18’ini kapsayacak şekilde 42
milyonluk bir Kürt devletinin kurulmasını içerdiği kamuoyuna yansıdı. Buradan,
yukarıda belirttiğimiz %8’lik Suriye Kürt bölgesinin %18’e çıkarılacağını
anlıyoruz.
Bunun
adı artık işgal ve yayılmadır. Ortaya çıkan tablo açık ve nettir: Kürt bölgelerindeki egemen siyasi
güçler (KDP ve PKK) IŞID ile savaşın arkasına saklanarak, NATO’dan, ABD’den
aldığı emperyalist destekle fütuhata girişmiştir. Bugün bu coğrafyada tanık
olduğumuz trajik gelişmelerin azımsanmayacak bölümü bu fetih hareketinin
neticesi olarak karşımıza çıkıyorlar.
Örneğin IŞID’in denetimindeki ( dolaylı emperyalist müdahale
öncesinde yüzde 30’u Kürt, yüzde 10’u Türkmen, yüzde 10’u Ermeni ve yüzde 50’si
Araplardan oluşan) Tel Abyad’da IŞID ile PYD arasında gerçekte bir çatışma
yaşanmadığı yabancı basında yer aldı. Buna rağmen Tel Abyad ile birlikte 368
köyün IŞID tarafından PYD güçlerine terk edildiği biliniyor. Kaçısın esas nedeni havadan
yapılan bombalama ve saldırılardır. ABD öncülüğündeki koalisyon uçaklarının bu
köylere yoğunlaştırdığı hava bombardımanı nedeniyle kaçan 60 binden fazla
insanın resmi açıklamalara göre 23 bini, yerel kaynaklara göre de 40 bini
Türkiye’ye sığındı. Sığınmacılar uçakların önceleri belirli noktaları vurduğunu
ancak son on gündür sivil-asker ayırt etmeden rastgele her yeri bombalamaya
başladığını ve bu nedenle canlarını kurtarmak için bütün mallarını bırakıp
kaçtıklarını söylüyorlar.
Bir
kısım sığınmacı da topraklarını doğrudan PKK ve PYD baskısı nedeniyle terk
ettiğini belirtiyor:
‘’PKK’lıların bombardımandan haberleri varmış zaten. Ben
evimi, tarlamı bırakmak istemedim. Gitmezsen demek ki IŞID’lisin, o zaman senin
evini bildiririz. Uçaklar burayı da vurur, dediler. PKK kendisine direnen
herkese sen IŞID’sin diyor. Aynısını IŞID yapıyordu, kim onlara direnirse yok
kâfirsiniz, yok mürtetsiniz diyorlardı’’
‘‘PYD bizi sürdü, geri de dönemiyoruz. Topraklarımızı Kürt
Kantonu ilan ettiklerini söylüyorlar’’
Emperyalizmin PYD’ye Olan Desteği
Eylül 2014’te Galler’in
Newport şehrinde düzenlenen NATO zirvesinde IŞID’in Irak ve Suriye halkları,
bölge NATO ülkeleri için ciddi tehdit oluşturduğu belirtilmiş ve 26 NATO
ülkesinin katılımıyla IŞID’e karşı
uluslararası koalisyon oluşturulmuştu.
ABD-AB,
IŞID’in Kobane’ye saldırısı sürecinde PYD ile oluşturduğu işbirliğini daha
ileri noktalara taşıdı. PYD (PKK) güçlerini silahlandırdı ve askeri eğitim
verdi. Geliştirilip güçlendirilen bu işbirliği Cezire ve Kobane Kantonlarının
birleştirilmesini getirdi. Önümüzdeki
günlerde Efrin Kantonu’nun da bu iki Kantonla birleştirileceği söyleniyor.
İnsan
Hakları İzleme Örgütü’nün Irak’ta işaret ettiği gelişmeler bugün Suriye’de
yaşanıyor. IŞID’in saldırılarından,
ABD bombardımanından kaçanlar güvenli gördükleri Kürt bölgelerine ve Türkiye’ye
sığınıyorlar. Arap ve Türkmen göçmenlerin geride bıraktıkları
boş coğrafya, savaşın galibi Kürt silahlı güçlerine kendi topraklarını
genişletme fırsatı veriyor. Muhtemelen bu boş coğrafya, başka bölgelerden gelen
Kürt nüfusla doldurularak demografik değişime tabi tutulacak.
Bugün
solcuyum, devrimciyim diyen hiç kimse Kürtlerin, aslında tarihsel ve demografik
hiçbir hak talebinde bulunamayacağı bölgeleri kapsayacak biçimde topraklarını
genişletmesine gözlerini kapayamaz. Yayılma ve işgal IŞID’e karşı yürütülen
haklı savaş sayesinde meşrulaştırılamaz. Günümüze bazı sol kesimler ‘ezilen halkın milliyetçiği
olmaz’, ‘ulusların
kendi kaderini tayin hakkı’, ‘Rojava
deneyimi-Kanton pratiği’, ‘YPG’nin
oluşturduğu çok kimlikli, çok sesli demokratik, laik sistemin sahiplenmesi’
nin ardına gizlenerek bu trajediye ortak oluyorlar. Emperyalizmin hegemonyası
altındaki bu kesimler, ABD’nin Orta-Doğu politikalarını ilerici-sol kamuoyunda
meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Haziran ayı içinde Suriye’de yaşananlara ilişkin
gerek Birgün Gazetesi’ndeki
haberlerin veriliş içeriği gerekse Mustafa Sönmez’in
‘Rojava’ya bin selam’ [4] yazısına bakın. Ya da Halkevi çevresine
ait Sendika org.’ta
bu dönemde PYD’lilerle yapılan bir dizi röportaja ve haberlere göz atın. Hiç
birinde bırakın emperyalizmi, ABD kelimesini dahi göremeyeceksiniz. ABD’nin ve
Avrupa’nın çeşitli gazeteleri Suriye’deki ABD PYD işbirliğine geniş yer
verirken, bahsettiğimiz sol çevreler ise yaptıkları haberlerde, yorumlarda
ABD’nin rolünü gizlemek için büyük çaba harcıyorlar.
Farklı
etnik ve farklı inançtaki toplulukların feodal-dini düzeninin yıkılması ve
yerine vatandaşlık temelinde laik ulus devletin inşası ileri bir gelişmeydi.
Günümüzde acımasız neo-liberal emperyalist politikalarla, uluslarüstü
şirketlerin çıkarları doğrultusunda, ulus devletlerin parçalanarak etnik ve
dini temelde ‘pseudo-devletler’ e dönüştürülmesi tam anlamıyla gerici bir
yönelimdir. Bu gerici, çağ dışı yönelim Sol ve ilericiler tarafından
savunulamaz. Emperyalizme bağımlı baskıcı ulus devlete karşı mücadele ayrımcı
etnik mikro milliyetçiliği meşru kılmaz.
Haluk Başçıl
03.07.2015
anafikir.gen.tr
[1] http://www.lexpressiondz.com/internationale/199686-l-etat-islamique-elargit-son-offensive.html,
30.06.2015
[2] Irak Kürdistanı: Yeri
değiştirilen, yalıtılan ve gözaltına alınan Arap ahali http://www.hrw.org/fr/news/2015/02/26/kurdistan-irakien-des-residents-arabes-ont-ete-deplaces-isoles-et-detenus
[3] Age.