10 Mayıs 2016 Salı

DELİ GAFFAR'IN NOTLARI: Fatsa, Devrimci Yol, Özyönetim, PKK…




Dün 4 Mayıs’tı, Fatsa’nın efsanevi belediye başkanı Terzi Fikri (Sönmez)’in ölüm yıldönümü. Terzi Fikri’yi ölümsüz kılan onun Türkiye tarihinin en özgün demokrasi deneyimlerinden birinin doğal lideri olmasıydı. Gerçekten de Fatsa bugün bile devrim fikrini taşıyabildiğimiz en yüksek zirvelerden birini, belki de birincisini temsil ediyor.

Yakın zamanda PKK’nin başlattığı ve HDP/DBP tarafından sahiplenilen özyönetim ilanlarıyla Fatsa yeniden gündeme geldi. Fikrine saygı duyduğum bir ağabeyimin de aralarında olduğu kimi yazarlar Sur ve Cizre’deki özyönetim ilanlarıyla Fatsa arasında paralellikler kurdular. Ne kadar iyi niyetle ortaya atılırsa atılsın bu tip fikirler bir anda sosyal medyadaki kimi art niyetli kişilerin istismar malzemesi haline gelebiliyor. Bu fikir için de öyle oldu. Pek çok açıdan şaibeli Rojava’yı bile “bir devrim” olarak yutturma çabasına girenler, sol üzerinde benzer bir baskıyı “özyönetim-Fatsa” benzetmesi üzerinden kurmaya kalktılar. (*)

Şüphesiz Devrimci Yol’un Fatsa’sı ile PKK’nin özyönetim ilanları arasında kimi benzerlikler kurulabilir. Ancak bağlamdan ve zamandan bağımsız olarak kurulmaya çalışılan her bağlantı isabetsiz bir niyet bildiriminden öteye geçemez. Devletle ters düşen her özne aynı niteliğe sahip değildir hatta düzenin hilafına girişilen her girişim de aynı değildir. Belirli biçimsellikleri referans alarak benzerlikler kurmak bizi yanıltır. Örneğin, Küba da bir devlettir, Suudi Arabistan da, ABD de. Her üçü de devlete has organlara sahiptir ancak nitelik olarak hayli farklı yapılardır. PKK ile Devrimci Yol arasında kurulabilecek benzetimler ise bizi daha vahim bir hataya sürükler, sırf dört ayağı olduğu için masayı memeli hayvan sınıfına sokan düz mantıkçıların durumuna düşeriz.

Mantık ve kavrayış farkı

PKK’nin özyönetim ilanlarının Fatsa’dan en temel farkı mantığında yatmaktadır. Fatsa belirli bir hedef için atılan bir adımı, bir basamağı temsil etmektedir. O hedefin adı Türkiye devrimidir ve o günün koşullarında Devrimci Yol tarafından Öz Örgütlenme + Cephe Örgütlenmesi şeklinde tarif edilmiştir. Fatsa’da yaşanan da öz-örgütün yani Devrimci Yol’un cephe örgütlenmesi yoluyla yani Direniş Komiteleri üzerinden yerel iktidarı ele geçirmesidir.

Devamı, bu örneklerin Türkiye geneline yayılması ile topyekun bir devrimci dönüşümün kapısının aralanması olacaktır. Dönemin sağcı hükümeti de bu durumu tespit etmiş, Demirel’in “Çorum’u bırak Fatsa’ya bak” ve “Bu mesele yarım bırakılamaz. Bırakılırsa yüz Fatsa çıkar.” sözleri tarihe geçmiştir. Dolayısı ile Fatsa, tüm halkın kurtuluşunu hedefleyen bir programın bir tür erken basamağıdır. Yazılan anılardan ve Devrimci Yol savunmasından anlaşıldığı kadarıyla başından sonuna değin aynı ilkesel bütünlükle ve belirli bir hedefle sürdürülmüştür.(**)

PKK’nin özyönetim ilanları ve hendek savaşları ise AKP ile kurulmuş olan pazarlık masasının devrilmesi sonucunda ortaya çıkan taktik bir adımdır. Bu cümleyi bu kadar kolay kurmamızın sebebi bizzat PKK tarafındaki gelişmelerdir.

Birincisi, özyönetim ilanlarından bırakın halkı, bizzat ilgili kentlerin belediye başkanlarının bile haberi yoktur.

İkincisi, özyönetim zaten daha önce (Temmuz 2011’de) DTK tarafından ilan edilmiştir, dolayısı ile bu, birinciyi yok sayarak yapılan ikinci ilandır. Bu süre içinde PKK bir hafıza yitimine uğramadığına göre, demek ki birinci özyönetimin uygulanmaması AKP ile girişilen pazarlıkla ilgilidir. Masa devrilince başı sonu düşünülmeden taktik silah devreye alınmıştır.

Üçüncüsü, özyönetim denilen şeyin “kamuoyuna yeterince anlatılmadığı” bizzat PKK’li ve HDP’li yöneticiler tarafından söylenmiş, HDP’nin iş hendek savaşlarına dönüştükten sonra başlattığı “tanıtım atağı” okullarda “biji serok Apo” sloganı atmaktan öteye geçememiştir. HDP’nin çok güvendiği akademisyenlerin bile bu noktada karasız kalması, deyim yerindeyse imdada yetişememesi dikkate şayandır. PKK’nin ileri gücü haline gelmiş bazı tescilli isimler bile özyönetim konusunda iki çift kelam edememiştir, içeriğini ve hangi maksada hizmet ettiğini bilmedikleri bir şeyi nasıl savunabilirler ki?

Amaçla araç arasındaki uyum düzeyi

Devrimci Yol nihai amacını “emekçi halkın iktidarı” olarak adlandırmakta, bu iktidarı eşitlikçi, kollektif, anti-emperyalist ve sosyalizan bir yapı olarak tanımlamaktadır. Fatsa’da yapmaya çalıştığı da bu iktidarın bir modelini yaratmak, onu tüm halk nezdinde gözle görülür, elle tutulur bir hale getirmektir. Nitekim, Fatsa, her anlamda bu iktidar modelinin küçük bir örneği gibi olmuştur.

PKK ise amacını programında “demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplumu kurmak” şeklinde ifade etmektedir. Bu paradigma Apo tarafından kurulmuştur ve sadece mevcut yönetim modellerini değil sosyalizmi, hatta Marksizmi bile aşmıştır”.

Onbeş yıldır tecrit koşullarında yaşayan ve bir dediği diğerini tutmayan bir adamın Marksizmi aşmış olması komedisini şimdilik bir yana bırakalım ve PKK’nin özyönetim ilanlarının sözü edilen toplum amacına ne kadar uyduğuna bakalım.

Özyönetim ilanları için herhangi bir demokratik mekanizma çalıştırılmamıştır, hatta anlaşıldığı kadarıyla bu iş halkın itirazlarına rağmen yapılmıştır. Kendi sivil ayağını oluşturan HDP/DBP’ye bile danışmayan bir hareket halka neden danışsın ki? Özsavunma adına hendekler kazarak, evleri cephaneliğe çevirerek, yüzlerce genç insanı ölüme sürerek ne tür bir cinsiyet eşitlikçi ya da ekolojik mevzi kazanılmaktadır bu da anlamlandırılması hayli güç bir noktadır.

Devrimci Yol’un Fatsa’sı tüm gövdesiyle nihai amacın bir modelini göstermektedir. PKK’nin özyönetim teşebbüsleri ile kendi ilan ettiği amaçları arasındaki uyumsuzluk ise çok açıktır. Belli ki PKK’nin AKP ile pazarlığında/savaşında başka bir ajandası vardır ve bu emeller için Kürt halkı topyekün ateşe sürülmüştür.

Şiddetin kullanımı

Bir iç savaş ortamında yeşermesine rağmen Fatsa’da zorunlu haller ve savunma gereklilikleri dışında silah kullanılmamıştır. PKK’nin özyönetim dediği şeyse neredeyse tamamen hendek savaşlarından ibarettir ve sivil halkın ciddi zarara uğramasına yol açmıştır. Bu noktada “devletin saldırısına karşı özyönetim alanını koruyoruz” argümanı hiç de inandırıcı değildir. Bütün bir kentin yerle bir edilmesine yol açmak, üstelik sonunda yüzlerce kayıp vererek yenilmek nasıl bir “koruma” mantığıdır? Belli ki PKK “şiddeti ne kadar tırmandırırsam o kadar karlı çıkarım” gibi korkunç bir mantığa sahiptir ve Sur, Cizre vb özelinde şiddet, örgüt için bir araç olmaktan çıkmış amaç haline gelmiştir.

Bu haliyle Devrimci Yol ile PKK arasında bir benzerlik kurmak olanaksızdır. Aksine, birbirine taban tabana zıt iki farklı zihniyeti temsil etmektedirler. Nokta Operasyonu başladığında Devrimci Yol’un orduya karşı koymayıp kırsala çekilmesini bir zaaf ya da teslimiyet olarak okuyanların atladığı en önemli nokta şudur: Fatsa iktidarı Devrimci Yol’un öncülüğünde fakat bizzat halk tarafından kurulmuştur ve direnip direnmeme kararını da yine halk vermiştir. O günün koşullarında Devrimci Yol halkın bu talebine kulak tıkayıp silahlı direniş yolunu seçebilirdi. Böyle bir durumda pek çok insanın yaşamını yitirmesinden bile vahim olan Devrimci Yol’un kendi devrim teorisine ve ilkelerine ihanet etmesi olurdu. Sonuçta Fatsa deneyimi sadece bastırılmış olmakla kalmaz tarihsel olarak da yenilmiş olurdu. Bu ilkesel duruş sayesindedir ki Fatsa, fiziksel olarak yenilmesine rağmen tarihsel olarak kazandı. Mücadelenin gelecek kuşaklarına rehberlik edecek tertemiz bir örnek olarak ayakta kaldı.

Bir örgütün itibarını belirleyen en önemli unsur onun şiddetle ilişkisidir. Bir yanda halka zarar vermemek için geri çekilip kendilerini feda eden Devrimci Yol’cuların asil duruşu, öte yanda askerle çatışırken sivillleri, çocukları zorla kendine kalkan yapan, çatışmadan kaçmaya çalışan insanları öldüren PKK miltanları. Herşey bu kadar açık bir şekilde ortadayken bu iki örgüt arasında benzerlik, yakınlık kurmaya çalışmak sadece Devrimci Yol’a değil Türkiye’nin tüm devrimcilerine büyük haksızlık etmek olur.

Kapsayıcılık

Fatsa’daki yerel iktidarın temeli Direniş Komiteleri’nin çalışmalarıyla kurulmuş, bağımsız aday olan Fikri Sönmez hemen hemen tüm partilerden destek alarak seçimi kazanmıştı. Bu bakımdan Terzi Fikri’nin girişimi Fatsa halkının nezdinde son derece meşruydu, icraatlarıyla meşruiyetini daha da artırdı.

PKK’nin hendek savaşlarının tek meşruiyet kaynağı ise HDP’nin yüksek oy oranlarıydı.  Oysa HDP’ye oy veren halkın önemli bir bölümü barış için oy vermişti, kanlı bir savaş yeniden ve üstelik evlerinin önünde başlasın diye değil. Çatışmaların daha başında yapılan yoklamalar halkın %85’inin bu savaşa karşı olduğunu gösteriyordu. Nitekim insanların ilk tepkisi yurtlarını terk etmek oldu, kimse kalıp da PKK’nin savaşına destek vermedi.

Ülke genelinde de durum pek farklı olmadı. Fatsa, Türkiye’nin her köşesindeki demokratlar ve emekçiler için savunulan, sahiplenilen bir iktidardı. Hükümetlerin Fatsa’yı itibarsızlaştırma çabalarının hiç biri sonuç vermedi. PKK’nin hendek savaşları ise bırakın ülke genelinde bir destek bulmayı tam aksine HDP’yi baraj altına itti, AKP’nin oylarının %60’lara tırmanmasına yol açtı. Daha kötüsü ise tüm ülkede Kürt düşmanlığının artması, halkın bir arada ve barış içinde yaşama umudunun zarar görmesi oldu.

Bir yanda kendilerine tamamen karşı olan köylere bile gidip çeşmesini, camisini, yolunu onaran devrimciler, öbür yanda askeri zafer için kendi halkını bile öldürmekten çekinmeyen kirli bir örgüt. Bu ikisi nasıl kıyaslanabilir?

Devletle/devletlerle ilişkiler

Devrimci Yolun ne Fatsa’dan önce ne de sonra herhangi bir devletle veya onun gizli örgütüyle pazarlık yaptığı, gizlice bazı ortak işlere giriştiği görülmemiştir. PKK’nin ise neredeyse tüm tarihi bu tip ilişkiler üzerine kuruludur. Kuruluşundan itibaren Suriye’nin ve kimi Avrupa ülkelerinin himayesi altındadır. ABD ile görüşmeler yaptıklarını, ittifaklar geliştirdiklerini kendileri söylemektedir, zaman içinde buna bir de Rusya’nın desteği eklenmiştir.

AKP ve MIT ile giriştikleri ortaklıklar, pazarlıklar vs ise gerçekten akıllara durgunluk verecek denli çirkin ve ahlaksızcadır. Merak edenler ve midesi kaldırabilenler İmralı tutanaklarını okuyabilirler. Hendek savaşları sırasında da PKK’nin bu kaypak tavrı devam etmiştir. PKK liderleri bir yandan tehditler savurup kahramanlık hikayeleri uydurarak Kürt gençlerini ölüme sürerken diğer yandan “hadi masayı tekrar kuralım” diye AKP’ye göz kırpıyorlardı. Bir halkın başına bundan daha büyük felaket gelebilir mi bilmiyorum.

Fatsa’da ise devrimciler hem kendilerine, hem halka hem de devlete karşı dürüsttüler. Ne istediklerini, neyi hedeflediklerini açıkça söylüyorlardı, pazarlık yapmıyorlardı ama yaptıkları işlerin doğruluğu ile güzelliği ile devletin bile elini kolunu bağlıyorlardı. Aybastı jandarma komutanının devrimcilerden “karakolun yolu yok, bir el atabilir misiniz” diye ricacı olduğu vakidir.

O dönem sağcılar Fatsa’nın stratejik bir yer olduğunu, devrimcilerin Sovyetler’in buraya çıkarma yapmasını sağlamak için çalıştıkları yalanını uydurmuşlardı. Oysa gerçekte Devrimci Yol’un Sovyetler’le gizli-açık hiç bir ilişkisi yoktu. Hatta, Sovyet devleti Artvin gibi sınır bölgelerinde devlet güçlerinden kaçarken kendi taraflarına geçen devrimcileri yakalayıp 12 Eylül rejimine iade ediyordu!

Sermayedarlarla, tefeci-berzirganlarla ilişkiler

Fatsa’nın en belirleyici özelliklerinden biri sosyalist bir ekonomi ve toplum modelinin ilk adımlarının atılmış olmasıdır. Bu ise ancak istifçilerin, zenginlerin, tefecilerin ekonomik hayattaki güçlerine müdahele edilerek mümkün olabilmiştir. Fatsa kesinlikle sosyalist bir atılımdır.

PKK’nin özyönetimleri ise ne zenginlere ne ağalara dokunmayan, hatta onların çocuklarının bile dahil olmadığı, yoksul çocuklarının ölüme sürüldüğü bir tür faciadır. HDP/DBP’li belediyeler yıllardır o bölgelerde iktidardadır. Herhangi bir ekonomik dönüşüm adına ne yapmışlardır? Arazi yağması, kentsel rant üretimi ve yandaş müteahhitler yaratılması konusunda AKP’li belediyelerden hiç bir farkları yoktur. PKK gerçekten özyönetim diye bir şeye inansaydı bunca yıl boyunca elindeki gücü halkın bu asalaklardan kurtulması için harcardı. Ancak bunu değil, halkın sırtındaki o sülüklerle ittifak kurup sözde milli bir dava uğruna Kürtlerin kanını akıtmayı seçti. 

Demek ki PKK’nin özyönetimden anladığı mevcut yağma düzeninin kendi silahlarının gölgesinde devam etmesinden başka bir şey değildir. Devrimci Yol düşüncesi ile bu zihniyet arasında nasıl bir benzerlik kurulabilir?

Hülasa,

Fatsa’nın bize verdiği en önemli ders devrimciliğin tanımı ile ilgildir. Devrimcilik güncel olaylar karşısında pozisyon almaktan ibaret değildir. Devrimcilik, ülkede oluşabilecek kimi değişimler için fırsat kollamak da değildir. Devrimcilik sadece bir ittifaklar ve cepheler politikası da değildir.

Devrimcilik, devrim diye tasarladığımız şeyin yarını beklemeden, bugünden yaşama geçirilmesi demektir.

Bu bakımdan Fatsa, bizim kuracağımız dünyanın habercisidir. PKK’nin hendek savaşları ise ancak PKK’nin kurmayı vaad ettiği dünyanın habercisi olabilir. İki dünya arasındaki farkı görmek için çok akıllı, çok donanımlı olmaya gerek yoktur. Biri siyahsa öteki beyazdır.

—- o —-

(*) O dönemde bu tartışmalara müdahil olmamıştım. Çünkü olaylar çok sıcaktı ve tartışmanın çıkış noktasında Fatsa’yı bizzat yaşamış büyüklerimiz de duruyordu. Bir saygısızlık ya da hadsizlik olarak anlaşılmaması için konudan uzak durdum. Şimdi ise sular duruldu, herşey az çok netleşti.

Bugün artık PKK bile özyönetim ısrarından geri basıyor, bu konudaki haberlerin, mesajların bilinçli olarak azaltıldığı, bu konunun örgütün propaganda gündeminden düşürüldüğü açık.  En son Jiyan adlı site Kürt’ten çok Kürtçü olmasıyla bilinen bir yazarının yazısını “savaş kışkırtıcılığı” yaptığı gerekçesi ile yayınlamadı. Artık biz de birkaç söz edebiliriz sanırım.

(**) Meraklılarına şu kitapları önerebilirim: Oğuzhan Müftüoğlu’nun Devrimci Yol Savunması, Pertev Aksakal’ın Fatsa Gerçeği ve İlbay Kahraman’ın hazırladığı Fırtınalı Denizin Yolcuları – Sedat Göçmen Kitabı. Özellikle son kitap Fatsa’nın belki de en önemli ismi diyebileceğimiz Sedat Göçmen’in anılarına ve değerlendirmelerine dayanmaktadır, Fatsa’yı ve Devrimci Yol’un o zamanki pratiğini anlamak açısından son derece değerlidir.

05.05.2016