Avrupa Birliği (AB), Türk vatandaşlarına uyguladığı vizeyi kaldıracak. Karşılığında siz de terörle mücadeleyi kaldırın diyor. Tabii her zaman olduğu gibi insan hakları adına! Cumhurbaşkanının “madem öyle, sen boluna ben yoluma” sözüyle ilan olunan acayip isteklerden söz ediyorum.
***
AB vize serbestliği vermeyi, kendini ‘düzensiz göçler’e karşı koruyacak bir geri kabul anlaşması imzalanması koşuluna bağlı tutuyor.
Türkiye için de öyle oldu. Vize serbestliği görüşmeleri ile düzensiz göçleri zapt etme anlaşmasının, bugün itibariyle dört yıllık bir geçmişi var.
AB’nin Türkiye’ye vize serbestliği vermesi, 21 Haziran 2012’de gündeme geldi. AB Konseyi sürecin başlatılmasına karar vermişti. Aynı tarihte AB - Türkiye arasında Geri Kabul Anlaşması üzerinde uzlaşıldığı açıklandı. Bunun üzerine AB Komisyonu Vize Muafiyeti Yol Haritası diye bilinen bir belge hazırladı. Üzerinde uzlaşılınca, Türkiye anlaşmayı 16 Aralık 2013’te kabul etti, resmi diyalog başladı. 6547 sayılı Geri Kabul Anlaşması 28 Haziran 2014’te yasalaştı. Hepsi birlikte bu yılın Haziran sonuna kadar tamamlanacaktı.
***
2016 Mayıs ayının başında AB’nden rüzgarı olumlu sayılan bir tavır geldi. Türkiye 72 koşuldan 67’sini tamamlamıştı. Topu topu 5 koşulla ilgili eksikler vardı, Türkiye’nin bunları da kısa zamanda tamamlayacağı umuluyordu.
Ama birden bire ortalığı bambaşka bir hava sardı. Neredeyse eş zamanlı olarak, Başbakan Davutoğlu işten el çekmek zorunda kaldı ve AB’den “terör tanımı şartı” çığlıkları yükseldi. Türkiye’nin “iade edilecek bir şey bile değil, yeri çöptür” dediği 2015 İlerleme Raporunu hazırlayan Kati Piri adlı Avrupa Parlamentosu raporcusu, terörle mücadele yasaları dururken 1 Temmuz 2016’da vize serbestliği olmaz derken, AB Komisyonu başkan yardımcılarından biri de benzer şeyler söyledi.
***
AB Bakanı Volkan Bozkır’ın dediğine göre Terörle Mücadele Kanununda “bazı kelime değişiklikleri yapılması” isteniyordu. Bozkır ise yapılacak değişiklik kalmadı diyordu: “Kamu güvenliğini tehdit bakımından ‘yakın ve açık tehlike’ kavramını kanuna koyduk. Avrupa standartlarında kullanılan ortak bir ifadedir.”
Bakan haklıydı. Çünkü AB terörün tanımı konusunda bir “direktif”e değil, “çerçeve karar”a sahiptir. Yani bu konudaki AB mevzuatı emredici değil, tavsiye edici bir kuraldır. Türkiye belli ki bu “tavsiye”yi dikkate almış ve kendi koşullarına göre kural haline getirmiştir. Terörün ulaştığı bugünkü aşamada yapılabilecek başka bir değişiklik yoktur.
***
AB, ‘bazı kelime değişiklikleri’ derken besbelli, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1. Maddesindeki “Türkiye’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek” cümleciklerinden dertli. AB için bunların anayasal ilkeler olmalarının önemi yok. PKK terörü bu amaçlara kilitlenmiş ve Türkiye bu yıkıma karşı mücadele ediyor, bunların da önemi yok. AB’nin derdi teröre karşı mücadeleyi kırmak. Derdi bu, ama derdini doğrudan değil, 150 yıldan beri yaptığı gibi özgürlükler, insan hakları, reformlar tekerlemesi halinde dayatıyor.
Ülkemizdeki AB-severler her zaman yaptıkları gibi şimdi de “eyvah, AB bizden yüz çevirecek” telaşında haberler yapıyorlar. AB dayatmalarının, Türkiye’yi öz-çıkarlarının tersine davranmaya ve temel anayasal ilkelerini kırmaya zorladığını gizlemeye gayret ediyorlar.
***
“Bırak PKK ile mücadeleyi, al vizeyi” dayatması, terörün de saldırdığı anayasal ilkeleri hedef almıştır. Rahatsızlık duydukları cümlecikler, Anayasa’da yer alan temel kuruluş ilkelerinin ta kendisidir. Görmek o kadar zor mu? Niyet bozuk değilse görmek çok kolay!
Birgül Ayman GÜLER
Aydınlık/11.05.2016