15 Mayıs 2016 Pazar

OPERASYON BÖLGESİNDE 4 GÜN (4): Hendeklerin başına çocukları diktiler




PKK, saldırılarda en çok 16,17,18 yaşındaki çocukları kullandı. Bir iki haftalık sözde eğitimle onların ellerine silah vererek hendeklerin ve barikatların başına dikti. Çatışmalarda hep onları öne sürdü. Terör örgütü üst düzey kadrolarının birçoğu ya çatışmada öldürüldü ya da kaçtı. Yenilgi başlayınca hiçbir şeyden haberi olmayan gençleri kandırarak onları güvenlik güçleri ile başbaşa bıraktı. İşin açıkçası “Biz kaçıyoruz, siz savaşmaya devam edin” dedi onlara. Ve sözde “şehir milisleri”ni ateşin kucağına attı.

OKUL VE CAMİLERİ ÜS YAPTILAR

PKK terör örgütü kuşatmaya çalıştığı mahallelerde karargah olarak genelde camileri ve okulları kullandı. Şırnak’ta üst düzey bir güvenlik görevlisi “Bunların camileri ve okulları karargah olarak kullanmalarındaki tek neden, cami ve okulun aklımıza gelmeyeceğini düşünmeleri” dedi.

Örneğin Şırnak’ta Sema Cıngıllıoğlu İlkokulu bunlardan biri. Terör örgütü, okulu karargah olarak kullanmış, kaçarken de okulu ateşe vermiş...

Yine Dicle mahallesinde ise Ömer Yarka camisinin bir bölümünü yatakhane, bir bölümünü ise bomba imalathanesi olarak kullanmış. Bir önemli nokta ise terör örgütünün öğrencilere yaptığı çağrı. Şırnak’ta bir mahallenin küçük bir meydanını daha önce eğitim alanı olarak kullanan terör örgütü, meydandaki bir duvara “Kalemi bırak silaha gel” sloganını yazmış.

VATAN YOKSA AİLE ÖZLEMİ NEYE YARAR

Yüksekova’da ve Şırnak’ta görüştüğümüz jandarma ve polis özel harekatçılar bu mücadelenin vatan mücadelesi olduğu söylüyor. Hepsinin kafasında ortak bir gerçek var: “Biz burada sadece teröre karşı savaşmıyoruz. Biz burada vatanımızın bütünlüğüne kastedenlere karşı mücadele ediyoruz.”

JÖH (Jandarma Özel Harekat) timinden bir asker: “Burada jandarma ve polisler omuz omuza, sırt sırta çok büyük mücadeleler veriyor. Son barikat kaldırılana kadar ve son hendekler kaldırılana kadar bizim mücadelemiz devam edecek. Büyük önder Atatürk’ün ve Türk milletinin büyük mücadelelerle kurduğu bu vatanı hiçbir şekilde böldürtmeyeceğiz.”

Bir başka JÖH elemanı: “Biz bu mücadeleyi vatanın varlığı ve halkın huzuru için veriyoruz. Bunu, bu operasyonlar bitince bölge halkı çok daha iyi görecek. Bu operasyonlar sayesinde polis ve asker birbirlerini daha iyi tanıdı. Ve biz artık bir elmanın iki yarısı olduk.”

PÖH (Polis Özel Harekatçıları): “Biz burada jandarma ve polis özel harekat olarak başarılı bir operasyon gerçekleştirdik. Ve terör örgütüne büyük darbeler indirdik. Bizim burada halkımızdan tek isteğimiz var. Bu operasyonlar bittiği zaman halkımız buraya tekrar dönecek. Onlara çağrımız şudur: Bu duruma tekrar düşmek istemiyorlarsa bizimle beraber hareket etsinler.”

Bir başka PÖH elemanı: “Hepimizin bir aile özlemi var burada. Anne-baba özlemi var. Çocuklarımızın, eşlerimizin özlemleri var. Ama burada bir gerçek daha var: Vatan yoksa bu özlemlerin hiçbir değeri yok. Hiçbir anlamı yok.”

AÇILIM SÜRECİ BU HALE GETİRDİ

Güneydoğudaki operasyonların önemli bir birimi ise korucular. Hem araziyi çok iyi biliyorlar, hem de halkı çok iyi tanıyorlar. Üst düzey yetkililer her konuşmada korucuların önemini üstüne basa basa vurguluyor. Nereye nereden gidilir? Hangi sokakta ne var? Hangi yol daha güvenli ya da tehlikeli? Gibi soruların cevabı korucularda çünkü.

Bir yığın sorunları var korucuların; maddi zorluklar, yıllardır korucu olmalarına rağmen bir sağlık güvencelerinin olmaması sorunların başında geliyor. Hele hele çözüm sürecinde yaşadıkları perişanlıklar. AKP hükümetinin onları kendi başlarına bırakması, PKK’nın baskıları ve tehditleri bunlardan birkaçı. Şimdiyse çok sevinçliler. Çünkü devletin varlığını tekrar iliklerinde hissediyorlar. Karageçit köyü korucu başı Ömer Sevim, Türkiye’nin ilk korucusu olduğunu söylüyor. 16 Kasım 1984’te korucu olmuş Ömer Sevim. Açılım sürecini sorunca şunları anlatıyor: “Bu süreçte hem biz hem halkımız çok zarar gördü. Çünkü herkes PKK terör örgütünün kucağına atıldı. Polis yok, asker yok! Halk ne yapacak? Şimdi ise devlet varlığını hissettirdi ve biz rahat nefes almaya başladık. Böyle giderse biz bu işi bitireceğiz.”

Eski korucu Remzi Bilir, 1992’de PKK’nın döşediği mayına basması sonucu bir ayağını kaybetmiş. “Benim bir ayağım yok, ama hiç umurumda değil. Şu an devletim için diğer ayağımı da vermeye hazırım. Devletim yoksa yaşamanın bir anlamı yok çünkü” diyor. 


Ufuk Akkaya - İlyas Gümrükçü
Aydınlık / 29.04.2016